// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
top of page

ON İKİ ADA SORUNU VE HUKUKİ NİTELİĞİ

Oniki Ada (Menteşe adaları), gerçek sayıları daha fazla olmakla birlikte, en büyüklerinin sayısı on iki tane olduğu için bu adı almış, Ege Denizi’nin güney doğusunda bulunan takımadalara denmektedir.

1960’lı yıllardan beri Türkiye-Yunanistan arasındaki ilişkilerin gerilmesinde silahlandırma, karasularını genişletme, hava sahası ihlali gibi birçok olay meydana gelmiştir.

Osmanlı Devleti, Akdeniz’in bir uzantısı olan Ege Denizi ile ilk ilişkisini kurmaya başladığı dönemler Yıldırım Bayezid zamanına denk gelmektedir. Ege Denizinde ve Adalarında, genel olarak Cenevizliler, Venedikliler ve St. Jean Şövalyeleri hakimiyet sürmekteydiler.

Fatih Sultan Mehmet zamanında Kuzey Ege ve Doğu Ege Adaları’nın büyük bir kısmı Boğazönü olarak adlandırılan adalardan başlanarak fethedilmeye başlandı. Gökçeada, Semadirek, Taşoz ve Limni adaları 1456 yılında Osmanlıya bağlandı. 1462 yılında Midilli Adası, 1479 yılında ise Sisam adaları fethedildi.

Rodos ve Oniki Ada ise St. Jean Şövalyelerinin hakimiyetinde bulunmaktaydı. Kanuni Sultan Süleyman tarafından bu adalar Osmanlı hakimiyetine bağlanmıştır. Kerpe ve Kaşot adaları 1538 yılında, Sakız adası ise 1566 tarihinde fethedilmiştir. Osmanlı Devleti’nin en güçlü zamanlarında fethedilen bu adalar ile Doğu Akdeniz ve Ege Denizi adeta bir Osmanlı gölü olmuştur.

Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti’nin yaklaşık üç yüzyıldır bu bölgede mutlak bir hakimiyeti bulunmaktaydı. Bu mutlak hakimiyet 1820’lere kadar sürebilmiştir. Bu dönemde, Fransız İhtilali ile ortaya çıkan Milliyetçilik Akımının sonucunda Balkanlardaki milletler, diğer devletlerin destekleri ile ayaklanmaya ve Osmanlıdan ayrılmaya başlamışlardır. 1829 yılında Yunan İsyanı sonuç vermiş, Edirne Antlaşması ile Mora Yarımadası ve çevresini içine alan, birkaç Ege Adasını da (Kuzey Sporadlar, Eğribos) kapsayan bir Yunan Devleti kurulmuştur.

Ege Denizi ve Adaları, 1830’dan 1910’lara kadar Yunanistan ve Osmanlı Devleti arasında dengeli sayılabilecek bir biçimde paylaştırılmıştır. Batı ve Güneybatı Ege Adaları Yunanistan’da, Kuzey ve Doğu Ege Adaları Osmanlı’da kalmıştır. 1911 tarihinde sömürgecilik arayışlarında olan İtalya, Osmanlı’nın Kuzey Afrika’daki son toprağı olan Trablusgarp’a göz dikmiştir. Trablusgarp Savaşının başlaması ile Osmanlı Devleti hakimiyetindeki Bozcaada, Limni, Taşoz, İmroz (Gökçeada), Bozbaba, Semadirek, İpsara, Ahikerya, Sakız, Midilli, Meis ve Sisam adalarına Yunanlar; İstanpulya, Rodos, Herke, Kerpe, İlyaki, Leryoz, Batnoz, Kilimli, Lipso, Sömbeki ve İstanköy adaları ile toplam on altı adaya ise İtalyanlar girmiştir. Trablusgarp Savaşı sonunda Balkan Savaşının patlak vermesi nedeniyle Oniki Ada, koruyamama endişesinden dolayı İtalyanlara geçici bir süreliğine bırakılmıştır. Ancak bu adalar İtalyanlardan hiçbir zaman geri alınamamıştır.

Balkan Savaşlarındaki ağır yenilgi sonucunda Balkanlardaki durumların büyük devletlerce düzenlenmesi üzere bir konferans kararlaştırıldı. 1914 Büyükelçiler Konferansından çıkan sonuca göre, Meis Adası hariç Oniki Ada İtalya’ya; Gökçeada (İmroz) ve Bozcaada dışındaki bütün diğer Ege Adaları ise Yunanistan’a bırakılmıştır. Osmanlı Devleti’ne ise Gökçeada, Bozcaada, Meis Adası ve birkaç küçük adacık bırakılmıştır. Oniki ada, fiilen ve hukuken resmen 1911-1914 yıllarında Osmanlı Devleti’nin hakimiyetinden çıkmıştır.

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması sonucunda Türkiye, bağımsızlığını büyük ölçüde kabul ettirmiş ve Kurtuluş Savaşını kazandığı sonucuna resmen ulaşmıştır. Lozan Barış Antlaşmasında görüşülen sınırlar konusunda emsal olarak ele alınan belge Misak-i Milli Kararlarıdır. Bu kararlar, Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanmadan önceki sınırlarını kapsamaktadır. Bu durumda bu sınırlara Adalar girmemektedir. Çünkü Adalar, Uşi Antlaşmasında ve 1914 Konferansında kesin olarak kaybedilmiştir. Ancak Lozan Görüşmeleri sırasında ise Adalar konusu da ele alınmıştır:

  • Türkiye’ye Gökçeada, Bozcaada, Tavşan Adaları ve Anadolu Sahillerine üç milden az uzaklıkta bulunan adaların, adacıkların ve kayalıkların hepsi bırakılmıştır.

  • Yunanistan’a ise, 1914 Konferasındaki adalarına ek olarak Meis Adası verilmiştir. Ayrıca Yunanistan’ın Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adalarında hiçbir askeri üs kurmayacağı ve silahlandıramayacağıhükme bağlanmıştır (Lozan Ant. m.13).

  • Rodos ve Oniki Ada İtalyanlara bırakılmıştır.

Lozan Antlaşmasında yer alan metin tam olarak şöyledir:

Madde 12 — İmroz ve Bozca Adaları ile Tavşan Adaları dışında, Doğu Akdeniz Adaları ve özellikle Limni, Semendirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adaları üzerinde Yunan egemenliğine ilişkin 17/30 Mayıs 1913 günlü Londra Andlaşmasının beşinci ve 1/14 Kasım 1913 günkü Atina Andlaşmasının on beşinci Maddeleri hükümleri uyarınca 13 Şubat 1914 günkü Londra Konferansında alınıp 13 Şubat 1914 günü Yunan Hükümetine bildirilen karar, işbu Andlaşmanın İtalya’nın egemenliği altına konulan ve on beşinci Maddede yazılı olan Adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak koşulu ile doğrulanmıştır. Asya kıyısından üç milden az uzaklıkta bulunan Adalar, işbu Andlaşmada tersine hüküm olmadıkça, Türkiye egemenliği altında kalacaktır.

Madde 13 — Barışın korunmasını sağlamak amacı ile, Yunan Hükümeti, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adalarında aşağıdaki önlemlere saygı göstermeği yükümlenirler :

Birincisi: Bu Adalarda hiçbir deniz üssü ve hiçbir istihkâm kurulmayacaktır.

İkincisi: Yunan, savaş uçakları ve öteki hava araçlarının Anadolu kıyısındaki topraklar üzerinde uçması yasaklanacaktır.

Buna karşılık, Türkiye Hükümeti de savaş uçaklarının ve öteki hava araçlarının sözü geçen Adalar üzerinde uçmasını yasaklayacaktır.

Üçüncüsü: Söz konusu Adalarda Yunan, Silâhlı Kuvvetleri, silâh altına alınıp yerinde eğitilebilecek olan normal askersel birlikle ve, tüm Yunanistan topraklarındaki jandarma ve polis sayısı ile orantılı olacak, bir jandarma ve polis örgütü ile sınırlı kalacaktır.

Madde 14 — Türkiye egemenliği altında kalan İmroz ve Bozca Adaları, yerel yönetim ve kişi ve malların korunması konusunda, yerli elemanlardan oluşan ve müslüman olmayan yerli halka her bakımdan güven verici özel bir yerel yönetimden yararlanacaktır. Bu Adalarda güvenlik ve düzen, yukarıda sözü geçen yerel yönetim eliyle yerli halk arasından toplanan ve yerel yönetimin emrinde bulunan bir polis tarafından sağlanacaktır.

Rum ve Türk nüfus mübadelesine ilişkin olarak Yunanistan ile Türkiye arasında yapılmış ya da yapılacak bağıtlar İmroz ve Bozca Adaları halkına uygulanmayacaktır.

Madde 15 — Türkiye aşağıda sayılan Adalar üzerindeki tüm hak ve senetlerinden İtalya yararına vazgeçer: Bugün İtalya’nın işgali altında bulunan Astampalya (Astropalia), Kodoş (Rhodes), Kalki (Calki), Skarpanto, Kazos (Casso), Piskopis (Tilos), Misiros (Misyros), Kalimnos (Kalymnos), Lcros, Patmos, Lipsos (Lipso), Sombeki (Simi) ve Istanköy (Koş) Adaları ile bunlara bağlı olan adacıklar ve Meis (Castellorizo) Adası (2 numaralı haritaya bakılması).

Madde 16 — Türkiye işbu Andlaşmada belirlenen sınırları dışındaki tüm topraklar ile bu topraklardan olup gene bu Andlaşma ile üzerinde kendi egemenlik hakkı tanınmış bulunanlar dışındaki Adalardaki-bu toprak ve Adaların geleceği ilgililerce saptanmış ya da saptanacaktır- her ne nitelikte olursa olsun, sahip olduğu tüm hak ve senetlerden vazgeçtiğini açıklar.

İşbu Maddenin hükümleri komşuluk nedeniyle Türkiye ile ortak sınırı bulunan ülkeler arasında kararlaştırılmış ya da kararlaştırılacak olan özel hükümleri bozmaz.


Oniki adalarda İkinci Dünya Savaşının sonunda görüşülen 1947 Paris Barış Konferansına kadar İtalyanlar hakimiyet sürmüştür, bu konferans sonucunda ise Yunanların hakimiyeti başlamıştır. Ancak bu hakimiyet belirli şartlara bağlanmıştır. Bu şartlardan en başında Astampalya, Kodoş, Kalki, Skarpanto, Kazos, Piskopis, Misiros, Kalimnos, Lcros, Patmos, Lipsos, Sombeki, Simi, Koş ve Meis (Castellorizo) adalarının silahsızlandırılmış bir halde bulunması şartıdır. (1947 Paris Treaty a.14)

DEĞERLENDİRME

Yukarıdaki bilgiler ışığında, Oniki adaların Lozan’da kaybedildiği gibi birçok söylemin aslında asılsız olduğu ortaya çıkacaktır. Çünkü Lozan Görüşmeleri sırasında zaten önceden akdedilen diğer bir antlaşma ile Oniki Adanın başka bir devlete verilmesi kararlaştırılmıştı. Lozan Antlaşması ile bu durum tekrar edilip kabul edilmiştir. Bu halde 1920 Sevr Antlaşmasında dayatılan sınırlardan Misak-i Milli sınırlarına ulaşılması bir başarıdır, bunun kabul ettirilmesi ise çok büyük bir başarıdır.


Elbette Musul, Kerkük gibi tavizler olmuştur ancak dönemin şartlarına bakacak olursak, adeta yokluktan var olup tekrar dünyada yer bulabilmek ve Kapitülasyonların kaldırılması gibi büyük başarılara ulaşılmıştır. Neden Adalar için savaşılmadı gibi sorular sorulursa bunun cevabı gayet basittir. Neden Musul, Kerkük ve Selanik için savaşılmadıysa Adaların cevabı da odur. Türkiye zaten neredeyse küçücük bir bölgeden tekrardan Anadolu yarımadasına hâkim olmuş ve İstanbul gibi önemli bir merkeze sahip olmuştur. Öncesinde Trablusgarp, Balkan Harbi ve sonrasında da I. Dünya Savaşından çıkıp Kurtuluş Savaşını kazanan bir milletin böyle bir durumda eldekinden de olmamak için yine dediğimiz gibi dönemin şartlarına uygun olarak hareket etmesi bir zorunluluktur.


İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın ve İngiltere’nin Türkiye’yi kendi yanlarında savaşa çekmek adına vaat ettikleri Oniki adaların kabul edilmemesi de dönemin şartlarına bakarak, Dünya Savaşına giren ve çıkan devletlerin durumlarından ders alınarak cevapsız bırakılması ve Türkiye’nin savaştan uzak tutulması da büyük bir başarıdır.


Yunanistan, Eylül 2022 itibari ile kendince meşru sebepler yaratmaya devam etmekte ve Türkiye’yi kışkırtmaktadır. Ancak bu meşru sebepler asılsız ve kışkırtmaları ise sonuçsuz kalmaktadır. Enflasyonun, ekonomik problemlerin ve dünyada kutuplaşmanın bu denli yüksek olduğu bir durumda savaş yaşanması her iki ülke adına da çok büyük kayıplara yol açabilir.


1923 Lozan Barış Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi niteliğinde bir antlaşmadır. Bu Antlaşma düşmanı olan Profesör lakaplı birçok kişinin veya milletvekillerinin çıkıp bu durumlardan siyaset yapması ve dönemin yöneticilerini adeta bir karalama kampanyasına girişmeleri, onların Sevr’i kabul edenlerin ve övenlerin zihniyeti ile aynı olduğunun göstergesidir.


KAYNAKÇA:

30 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page